22 Ekim 2008 Çarşamba

deterjan

ne zamandir yazamadim sana guzel blog. hayatimdaki en yesil olaylar su an icin sadece deterjan kullanmakta kacinmakla alakali. henuz ne kardes bitkiler'e gidip vakit ayirabildim ne de akademik acidan bir projeyle baglanti kurabildim.
sadece evde nasil daha doga dostu olabilirim diye dusunup yasiyorum bu aralar.
sonunda markette turmepa'nin bulasik deterjanini bulabildim cok mutluyum. zaten daha once frosch marka kullaniyordum ama bu daha da iyi oldu hem turk mali.
banyoda da zaten bir seneye yakin oldu haci sakir granul matik kullanmaktayim cok fazla kullanip makineye zarar vermediginiz surece cok iyi bir cozum.
bir de temizlik icin bitkisel bazli urunler (arap sabunu gibi) kullanmaya baslarsam cok daha mutlu olacagim.
yasasin evde yasam!

18 Ağustos 2008 Pazartesi

delirmemek

televizyon'da ankaralilar'a soruyorlar
gecen sene tasarruf yaptınız su kullanımını azalttınız, peki bu sene suyunuz varken tasarruf yapıyor musunuz diye...
yok
hayir
ne yapacam kardeşimmmmmm
ne gerek var su geliyor ya işte
su varken ne tasarrufu
vs vs vs
delirmemek nasil mumkun?

3 Haziran 2008 Salı

geliyor geliyor kyoto geliyor

gazamiz mubarek ola.

1 Haziran 2008 Pazar

kenelere balon

televizyonda kene uzmani konusuyor: keneler konusunda halk cok bilincsiz, koylerde elleriyle kene toplayan insanlar goruyoruz. kenelerden kurtulmak icin ilaclama yapilmali, devlet kene ilaci alamayacak ciftcilere de yardim etmeli...
kisacasi uzman ilaclamayi tesvik ediyor.
gecen gun gazetede osman durmus kene sorununun hep varoldugunu, son zamanlarda bu kadar abartilmasinin sadece ilac sirketleri tarafindan yapildigindan bahsediyordu. kendisi ne kadar dogruyu soyler bilinmez ve ortalikta o kadar cok teori dolaniyor ki bu konuda bir yorum yapmak anlamsiz geliyor ama tartisilmasi gereken bir gercek var ki o da cozumu ilaclamada aramanin bu kadar kolay olmasi.
evet ilac, bızzzzzz, öl öl öl, bitti tamam sorun çözüldü.
olayin kus gribi ayagina telef edilen tavuklar ve keklikler yuzunden basladigini savunanlar cogunlukta.
neden olmasin?
kus gribi nasil cikmisti peki?
ama tabi imam amcaya gore tum sebep aklen ve bedenen fuhus yapanlarda.
ipin ucu tam anlamiyla kacmis durumda bu kene konusunda kisacasi.
ama sonuc yok.
daha dogrusu var: bızzzzzz öldür fıssssss ilacla.
sonra baska baska bocekler baska baska hayvanlar baska baska hastaliklarla gundeme otursunlar.
biz de ölmeye devam edelim.
ekoloji.
yasasin ekolojik ölüm.

4 Mayıs 2008 Pazar

kivi reçeli

kivi ciftliginde calisinca malum bol bol da kivi oluyor. hem taze hem kurutulmus (bu kuruyemiscilerde gorduklerinize kanmayın dogal kivinin kurutulmusu bir baska oluyor) hem de gel beni yemeklerinde kullan diyen kiviler. ev ahalisi ciftligin gelirini arttirmak icin yerel pazarda kivi ve kivili urunler satiklarini soylemisti. pazarin tarihi yaklastikca daha once ev sahibinin denedigi kivi recellerinde karar kilinmisti. fakat internette hummali arastirmalar sonucu pek de tatmin eden tariflere rastlamamistim. turk sitelerinde genelde serbeti ekstradan hazirlaniyordu, yabanci sitelerde ise binlerce yabanci malzeme kullaniliyordu (kivam arttirici vs.). kivi zaten sulu bir meyve oldugu icin ekstradan su eklemeyip cilek receli yapar gibi kivileri bir gunlugune sekerde beklettim ve gene sonuc sulu bir recel olsa da evlere senlik bir tat cikti ortaya.
işte tarif:

500 gr kivi
500 gr'dan daha az seker (400 diyelim)
ceyrek limonun suyu

kiviler genisce bir kaba konur ve sekerle kaplanir. bir gece bekletildikten sonra sulanmis kivi-seker karisimi tencereye alinir. 15 dakika kadar kaynattiktan (kopuklenirse fazla kopugu atin) sonra indirmeye yakin limonun suyu eklenir. ta ta! kavanoza konup sogumasi beklenen kivi receli 10 kadar kişi tarafından 3 gune kalmaz bitirilir.

3 Mayıs 2008 Cumartesi

vız vız sinek

Sabah 5'te vızzzzz sesiyle uyanıyorum. Ve biliyorum ki o uçan yaratık çoktan vücudumda pembe benekler oluşturdu, şimde de vız vız halay çekiyor başarısının ardından. Sineğimizi sevelim. Sinekleri öldürmeyelim. İlk kez bu sene sinek ilacı, sinek kovucu falan kullanmadan yazı geçirmeyi deneyeceğim. Lavanta. Lavanta yağı, suyu, kolonyası, çiçeği... Bakalım ne kadar etkili olacak?


Bir yanda sineklerin içerisinde doğup büyüyen çocukları düşünüyorum (hani o uzak ülkelere gitmiş kameramanın kamerasına takılan açlıktan kıtlıktan bayılmak üzere olan, üstüne yapışıp kalmış sinekleri bile kovmayı düsünmeyenler) bir yandan bizim gibi ülkelerde sinek kovmak için teknolojinin ne kadar çok çalıştığını.

kimyasalsız bedenler

Vücudumuza aldığımız kimyasalın haddi hesabı yok. Kendimizi geçelim bunların doğaya verdiği tahribatın sonuçları saymakla bitmez. Ben birçok şey için geç kalındığını düşünüyorum (yani bence artık fazla şey değişmeyecek ne yaparsak yapalım) ama elimizden gelecek ufak tefek değişikler için de tembellik yapma lüksü çoktan kayboldu. Artık aman bir ara başlarımlar, benim kişisel zevkimden ne zarar çıkacaklar, 6 (pardon 7 oldu olacak, 6.8 civarında seyrediyor şu aralar) milyar insanda ben ne yapabilirim kiler için ne yazık ki çok geç. Önce bedenimizde, sonra evimizde ailemizde, sonra sokağımızda, mahallemizde ufak tefek şeyleri değiştirerek toplamda çok daha büyük yararlar sağlanmasına yardımcı olabiliriz.

Evet ilk önce bedenimizde. Şöyle bir kendi hayatımıza bakarsak gün içinde ne kadar çok kimyasalla "yüz göz" olduğumuzu farkedebiliriz. Örneğin deodorantlar. Ben yıllar önce bıraktım kullanmayı ama hala (hala hala) çok kullanılanlar listesinde. Aerosolların verdiği zarardan artık geriye dönüş yok ama en azından daha beteri olmadan buna bir dur diyebilirdik. 80'lerden beri bunların kullanımının verdiği zarar tartışılıp duruyor ama kim kime dum duma. Yeter ki çiçek, okyanus kokalım. Çiçek de okyanus da kalmayınca bakalım neler olacak? Deodorantların zararlarına karşı deo roll on denilen surmeli kokular ortaya çıktı. Çıktı, pek sevindik sevinmesine ama bunlarda alüminyum kullanılmasından (ve alüminyumun vücuda verdiği zararlardan -başta göğüs kanseri) yıllarca da haberdar olmadık. Plastik yiyecekler, sigara vs. ana sebepler belki ama bu kadar çok tenimizle temas halinde olan bir şeyin göğüs kanserini tetikleyecek olmasını ben çok normal karşılıyorum. Peki ne mi yapacağız? Bu konuda görüşler değişiyor kimisi doğal kristal deodorantları öneriyor kimisi pudra diyor kimisi de sal gitsin demekte :) Sizi bilemem ama zararları bu kadar meydanda olan kimyasallar kullanmak yerine doğal kalırım daha iyi. Ölmek/öldürmekle rahat arasında seçim yapma...yapmayı düşünmek bile abes.

Şampuan!!! Şampuansız yapabilecegim aklıma bile gelmezdi ama oluyormuş. Yahu eskiden bu mu vardı, herkes sabun kullanırdı, haydi bir deneyelim dedim ve deneyiş o deneyiş. Doğal zeytinyağı sabunum ve ben artık bir bütünüz. Suların sert olduğu yerlerde evet çok zor oluyor kullanmak, saçların keçeleşmesi an meselesi, ama sulardan sorununuz yoksa şampuan da neymiş dedirtecek kadar size iyi geliyor doğal sabun (sert sularda doğal saç kremleri kullanmayı deneyebilirsiniz). Henüz doğal sabunların yapılış, temin ediliş aşamaları hakkında soru işaretlerim var (piyasada bulunan birçok doğal sabun aslında yapay kokular ya da gereksiz malzemeler içeriyor, aradığınız gerçekten doğal zeytinyağı sabunu olsun, içeriğine bakmadan almayın) ama gene de şampuandaki gibi kimyasallari kafamdaki deliklerden sokmadığımı biliyorum ve rahatım.

Şimdi gelelim işin incik cincik kısmına. Dişiler olarak makyaj vb. yapıyoruz ne yazık ki. Her şeyin bir kenara bırakılmasını, doğallıkla vurdumduymazlığın karıştırılmasını kabul etmiyorum. İnsan kendisine bakmayı bırakmamalı özellikle de kadınlar. Bu temizlikle başlar, kendini mutlu edecek derecede süslenmekle vs. biter. Makyaj konusunda elbette ki doğal ürünleri önereceğim ama bunları kendim bile kullanamazken... Organik sektörünün "elit dünya" tarafından monopoliye alınmasıyla, organik tüketim ürünleri inanılmaz fiyatlarla satılır oldu. Organik gıdaya bile zor para yetiştirirken kimsenin organik makyaj malzemesi, krem, vs. için efor sarfedeceğine inanmıyorum. Internette ufak bir araştırma yaparsanız bu tür ürünler satan bir çok firmaya rastlayacaksınız ama fiyatlar da cebinize bile gelmeden önce gözlerinizi yakacak. Bu durumda bize alışageldiğimiz ürünleri tüketmekten başka çare kalmıyor. Ama ucuza satılan temizlik, makyaj malzemelerinin de neler içerdiği bilinmiyor. Etikette yazana ne kadar güvenebilirsiniz. Ayrıca bu ürünlerin ne kadarının yapım aşamasında hayvanları test ettiği, hayvansal ürünleri kullandığı da gene bilinmez. E bir yanda da lüks, pahalı, hayvanlara zarar vermeyen ama organik de olmayan ürünler var. Ama gene bunlara para yetiştirmek imkansız. E ne yapacağız? Kendi ürünümüzü kendimiz yapacağız? Gene internette araştırma yaparak bu konu hakkında bilgi veren bir çok site bulabilirsiniz. Özellikle aromaterapide kullanılan bir çok yağı çeşitli sebeplerle aldığınız kremler yerine kullanmakla işe başlayabilirsiniz (fakat dikkat edin bazı yağlar tek başına tene sürülmemeli bunlar ağartılarak kullanılmalı). Şimdilik benim önereceğim bu kadar. Kimyasalsız yaşam yazılarım devam edecek...

19 Nisan 2008 Cumartesi

The Silva Project

The Silva Project Yunanistan'in Korfu Adasi'nda kok salmis ama gerceklestirdikleriyle de dunyaya uzanmis bir proje. Sylvia Steen adli bir bayanin Skyros atlarina gonul vermesiyle baslayan bir macera. Gun gectikce gelisen, kocaman bir kivi ciftligine ardindan da sevgi dolu bir kopek barinagina kadar uzanan bir iyi niyet hikayesi.

Bayan Steen'in kendi emegiyle actigi ve nesli tukenme tehlikesi gosteren Skyros atlarini barindiran ciftligindeyim iki haftadir. Villa Silva denilen asirlik bir evde 7 gonullu kaliyoruz.

Ev, at ahirlarinin da bulundugu, bahceler, havuzlar, yuruyus parkurlari hatta minik bir sapel bile iceren kocaman bir arazi uzerinde kurulu. Bellavista denilen yerden gorunen denizi ise muhtesem. Isteyen 5 dakilalik bir yuruyusle bu muhtesem denize de girebiliyor. Atlari anlatmaya ise kelimeler yetmez. Minik, sevimli ve bir o kadar da oburlar. Atlar icin gercek bir merkez acilmasi planlandigi icin satin alinan komsu koydeki arazi ise kivi ciftligi cikmis tesadufen. Gene gonullulerin yardimiyla elden dusmus bu arazi zaman icinde adam edilmis ve su an onlarca agacin bulundugu, at ciftligine gelir saglayan bir yere donusmus durumda. Tabi atlardan saglanan gubre ile de burada tamamen organik tarim yapiliyor. Arazinin hemen yakininda ise Hanna adli bayanin inisiyatifiyle acilmis kucuk ama verimli bir kopek barinagi bulunuyor. 60'a yakin kimsesiz kopek yemek, yatacak yer ve en onemlisi sevgi buluyor.

The Silva Project'de Bayan Steen'in girisimciligiyle ve yillardir buraya gelip yardimda bulunan gonullulerin azmiyle hem atlara bakiliyor, hem kivi yetistiriliyor, hem de sokaga atilmis cogu sakat ve hasta kopege bir yuva saglaniyor.
Butun bu yardimsever ortama bir de adanin guzelligi eklenince bana da sadece 'iyi ki gelmisim' demek kaliyor geriye.

16 Nisan 2008 Çarşamba

Yesil Dostlari Merhaba

Sonunda dayanamayip kendime gercek bir blog actim ve bundan boyle daha yesil bir dunya icin yapmaya calistiklarimi olabildigince buraya yazmaya calisacagim. Simdilik Yunanistan'in Corfu Adasi'ndan selamlar!